Röportaj serimize hız kesmeden devam ediyoruz. Bu hafta sizler için Microsoft Türkiye Genel Müdürü Levent Özbilgin Bey'i sitemizde konuk ettik. Lafı daha fazla uzatmadan gelin röportajımıza geçelim.
İlginizi Çekebilir: Logitech Gelişmekte Olan Pazarlar Perakende Grup Başkanı Mustafa Uyar ile Röportaj Yaptık!
Öncelikle Merhabalar, Kısaca Kendinizden Bahseder misiniz? Levent Özbilgin Kimdir?
Merhaba, Ben Levent. 7 yaşımdan bu yana bilgisayar kullanıyorum, alfabeyi öğrenirken klavyede yazmayı da öğrendim. Tüm ailem teknoloji meraklısı olduğu için ben de bu merakımın gelişmesinde ailemden çok destek gördüm. Tüketici teknolojileri, bilgisayar oyunları ve bilgisayar destekli 3D animasyonlar ile çok ilgilendim ve hala ilgileniyorum. İTÜ İşletme Mühendisliği’nin ardından The George Washington University’de Yönetim Bilişim Sistemleri dalında İşletme yüksek lisansı (MBA) yaptım.
İşletme Mühendisliği okurken, teknolojinin iş (B2B) uygulama alanlarını keşfetmeye o zamanlar yeni oluşan ERP kavramı ile başladım, bitirme projem de ERP ürünleri üzerindeydi. MBA yaparken ise tüm fakültenin IT destek asistanlığı bendeydi, alt başlık olarak Management Information Systems’a yoğunlaştım. Hayatımın her noktasında ‘bilgisayarcı çocuk’ modunda oldum. İş hayatım, tercihlerim ve deneyimlerim hep teknoloji etrafında şekillendi ve şekillenmeye devam ediyor.
Microsoft Türkiye’de Çalışma Dinamikleri Nasıl İşliyor?
Biz Microsoft çatısı altında “her şeyi bilen” değil; “her şeyi öğrenmek isteyen, öğrenmeye açık” çalışanlar istihdam etmeye özen gösteriyoruz. Growth mindset dediğimiz bu vizyon Microsoft’un kapsayıcılık anlayışıyla da örtüşüyor ve çok sesli olmamıza katkı sağlıyor. Farklı disiplinlerden gelen, farklı yetenek ve uzmanlıklara sahip sektör profesyonellerinin her an birbirinden öğrenmeye ve birbirine öğretmeye açık olduğu bir iş ortamında çalışmak çok keyifli. Özetle, burada patron-çalışan dinamiğinden çok takım çalışması yapabilen; kendi potansiyelini ortaya koyabildiği oranda çalışma arkadaşlarına da destek olmaya gayret eden çalışanların yarattığı sinerjinin ağır bastığını söyleyebiliriz.
Yönetici perspektifinden bakacak olursak, bilişim sektöründe yönetim kademesinde Chief Emphaty Officer profilinin yükseldiğini görüyoruz. Müşteri odaklı, çeşitliliği ve kapsayıcılığı benimseyen, analitik düşünebilen, empati sahibi, sosyal yaklaşımı kuvvetli yeni iş gücüne rehberlik edecek yöneticilerin de en az yeni jenerasyon kadar gelişime ve değişime açık olması bekleniyor. Bir başka deyişle, çalışan ve yöneten profiller birlikte evriliyor.
Microsoft Türkiye’nin CEO’su Olarak, Microsoft Türkiye Özelinde Gelecek Hedefleriniz Neler?
Microsoft Türkiye’nin Genel Müdürü olarak en büyük hedefim müşterilerimizin ve ülkemizin gerçek potansiyelini ortaya çıkarmak. Türkiye’nin teknoloji ile büyümesine ve katma değer üretmesine katkı sağlamak, aslında Türkiye’yi teknolojiye ikna etmek anlamına geliyor. Global teknoloji firmalarının getirdiği teknolojik çözümlerin üzerine kendi yerel gücünü inşa eden, rekabet gücüne teknolojiyle güç katan bir ülke olmamız gerekiyor. Bunun için her alanda teknoloji kasımızı güçlendirmeliyiz.
Dijitalleşme 2 senedir o kadar çok konuşuldu ki bazen altı gerektiği gibi doldurulmadan da kullanılmaya başlandı. İşin gerçeği, dijitalleşme adına atılan her adım, bizim Microsoft standartlarında arzu ettiğimiz ölçekte gerçekleşmiyor. Maalesef şirketlerimizin büyük çoğunluğu halen dijital ikizin ne olduğunu bilmiyor; hiper ölçekli bulut sağlayıcının ne olduğunu bilmiyor. Örneğin üretim hatlarının yarısında insanlar yarısında robotlar var; bir değişiklik yapmak için günlerce etüt çalışmaları yapıyorlar. Oysa üretim hattını bulut üzerinde kurmak mühendislerin 10 dakikalarını alan bir iş. Dijital ikizde dakikalar içinde yapılanma sağlanıyor. Türkiye hem karar vericileriyle hem de şirketleriyle bu hıza ayak uydurmak ve gelişmelerin gerisinde kalmamak için başta eğitim olmak üzere birçok alana aynı anda yatırım yapmalı.
Öte yandan, işte ürün işte teknoloji, buyurun kullanın diyerek kenara çekilmek de teknolojik kalkınmaya katkı sağlamak için yeterli değil. Dijital dönüşümün global çapta yarattığı pozitif etkiyi maksimize etmenin yolu bireysel bazda dijital yetkinliğin artmasına katkı sağlamaktan geçiyor. Bu noktada Microsoft Türkiye olarak teknoloji lideri şapkamızla üzerimize düşen sorumluluğu yerine getiriyor ve dijital yetkinlik alanında bir dizi yatırımlar gerçekleştiriyoruz. Hem yeni mezunların hem de start up ekosisteminin güçlendirmek için kollarımızı sıvadık. Dijtal know-how’ımızı gerek fiziksel gerek çevrimiçi eğitim uygulamalarıyla mümkün olduğunca fazla sayıda insana sunuyoruz. Lise öğrencilerinden kariyerinin başındaki genç iş insanlarına, yazılımcılardan öğretmenlere ve yarattıkları projelerle fark yaratan kadın teknoloji liderlerine kadar dijital sahada emek veren ve kendini geliştirmek isteyen herkesi eğitim programlarımızla, yarışmalarımızla, hackathonlarımızla destekliyoruz. Eğer geleceği bugünden yakalamak, hatta yönetmek istiyorsak, öncelikle bulut teknolojilerini daha fazla yaygınlaşmamız gerekiyor. Fortune 500 listesindeki dünyanın en büyük şirketleri de böyle düşünüyor ve %90’ı Microsoft’un bulut teknolojilerini kullanıyor. Türkiye’de ise bu oran %56 civarında. Biz bu oranı dünya standartlarına çıkarmak için çalışıyoruz.
İş Dünyasının Güçlü Şirketlerinden Birisinin Türkiye Kolunda Görev Alıyorsunuz. Bu iş Dünyasında Var Olmak İsteyen Birçok Kişinin Hayalidir Mutlaka. Bu Konuda Verebileceğiniz Tavsiyeler Nelerdir?
Dünya çapında büyük bir şirkette çalışmakla lokal bir şirkette çalışmak arasında benim çalışma modelim ve disiplinim açısından büyük bir fark yok. Ancak tabii ki Microsoft Türkiye’de en büyük avantajımın çok sayıda yetenekli ve alanında uzman isimle bir arada çalışmak olduğunu söyleyebilirim. Kariyerinde yükselmek isteyenlere, özellikle gençlere tavsiyem değişimin kaçınılmaz olduğunu kabul etmeleri ve her koşula adaptasyon sağlayabilmek adına direnç kazanmaları olur. Hele ki teknoloji sektörü özelinde konuşursak, değişimin öneminin bir kat daha arttığını görüyoruz. Teknoloji zaten hiçbir şeyin aynı kalmaması; sürekli daha iyi yönde değişmesi ve gelişmesi mantığıyla çalışan bir sektör. Bu çerçevede çalışanların kendilerini geliştirmeleri ve yeni yetkinliklerle donatmaları da aynı derecede önemli. Yine bu noktada dil öğrenmenin çok değerli olduğunu hatırlatmak ve İngilizce’ye ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Yeni dijital dünyada İngilizce olmadan sağlıklı iletişim kurmanız imkansız, dolayısıyla özellikle gençlerin bu konuya erken yaşlardan itibaren eğilmelerini tavsiye ederim. Son olarak, günlük olarak her türlü teknoloji blog’unu, bilinen ya da bilinmeyen influencer’ları ve günün trend başlıklarını takip etmeye özen gösterdiğimi de ekleyeyim; yeni şeyler öğrenmeye açık olmak her zaman iyidir.
Bu habere henüz yorum yazılmamış, haydi ilk yorumu siz bırakın!...