Yılın son zamanlarına yaklaşmışken kış da kendini tam anlamında göstermeye başladı diyebiliriz. Tam da böyle soğuk ve karlı akşamlarda belki de pek çoğumuzun yapmayı ev sevdiği şey hemen hemen aynıdır. Çoğunlukla evde çayımızı/kahvemizi alıp battaniyemizin altında kitap okumayı ya da film izlemeyi tercih ederiz. Mesela şöyle daha kitabın yarısına gelene kadar uyuyakalmadan bitirebileceğimiz bir kitap ararız. İşte tam da bu noktada sizlere önerilerimiz olacak. Dünyaca ünlü Avusturyalı yazar Stefan Zweig'in bir solukta bitirebileceğiniz ama etkisinden uzun süre çıkamayacağınız birbirinden sürükleyici kitapları için haberimizin devamını okumanızı tavsiye ediyoruz.
Olağanüstü Bir Gece
Seçkin bir burjuva olarak rahat ve tasasız yaşamını sürdürürken giderek duyarsızlaşan bir adamın hayatındaki dönüştürücü deneyimin hikâyesine tanıklık ediyorsunuz. Sıradan bir pazar gününü at yarışlarında geçiren bu adam, belki de ilk kez burjuva ahlakından saparak "suç" işler. Böylece yeniden "hissetmeye" başladığını, kötücül ve ateşli hazları olan gerçek bir insan olduğunu fark eder.
Zweig, Viyanalı asilzade Baron R.'nin yaşadığı bir tecrübenin, tek bir gecenin onun hayatında nasıl bir dönüm noktası olduğunun öyküsünü gizemli bir şekilde okurlarına aktarıyor.
Ay Işığı Sokağı
Fransa'nın bir liman kentinin denizci mahallesinde gezinirken duyduğu arya söyleyen sesi izleyerek tanımadığı insanların marazi hayatlarına dalan bir gezgin, patronuna kölece bağlılığı yüzünden korkunç bir eyleme sürüklenen karanlık, itici ve yabani bir hizmetçi, 1810 yılında İspanya'daki savaşta yaralanan, düşman bir ülkede amansız bir hayatta kalma mücadelesine girişen bir Fransız Albay, 1918 yılının bir yaz gecesi Leman Gölü'nde bulunup kurtarılan ancak sonra yüreğini kavuran yurt özlemine yenik düşen bir Rus savaş esiri, yaşıtları üniversiteye giderken hâlâ liseye devam eden avare bir gencin, öğretmeninin otoritesine isyan ettikten sonra ödediği ağır bedel.
Zweig, beş farklı hikâyeye yer verdiği Olağanüstü Bir Gece'de karakterlerin akıl almaz deneyimlerini ortaya koyarken okurları da bu karakterlerin ruhsal dünyalarının içine çekmeyi başarıyor.
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
Sevigisini tek başına yaşamaya razı olan bir kadının, hayatı boyunca sevmiş olduğu adam için kaleme aldığı uzun mektubunun göndereninin bir adı yoktur. Mektubunun başında sadece tek bir hitap vardır: "Sana, beni tanımamış olan sana". Evet, bu aşk hikâyesinde taraflar değil sadece tek bir taraf vardır. Hayatı boyunca bir adamı seven kadın ve o kadının aslında hiç farkında olmamış bir adam.
Zweig, okurlarına adeta "Böylesine, gerçek anlamda bir aşk denilebilir mi?" dedirtiyor. Zweig, okurlarını yeniden insan psikolojisine dair eşine rastlanmayan bir yolculuğa çıkarıyor.
Satranç
"Satranç" ile New York'tan Buenos Aires'e gitmekte olan bir yolcu gemisinde, tamamen rastlantı sonucu karşılaşan üç kişinin hikâyesi anlatılıyor. Yeni dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic, sıradan bir satranç oyuncusu olan anlatıcı ve bir zamanlar çok usta bir satranç oyuncusu olan, ama hayli zamandır satrançtan uzak kalmış bulunan Dr. B.
Stefan Zweig'in Brezilya'da sürgünde yazdığı ve en tanınmış eserlerinden olan Satranç, psikolojik birikimini bütünüyle devreye soktuğu bir öyküdür. Zweig, öykünün başkahramanlarını tamamen biyografilerinde ele aldığı kişileri işleyiş biçimiyle sergiliyor.
Korku
Rahat ve korunaklı bir yaşam süren saygın bir kadın, sekiz yıllık evliliğinden sıkılmış, burjuva dünyasından sıyrılarak genç bir piyanist ile yeni bir birlikteliğe başlamıştır. Ancak bu gizli ilişkiden haberdar olan bir şantajcının ansızın ortaya çıkması kadını, hayatında yeni farkına varmaya başladığı bütün güzellikleri yitirme tehlikesiyle karşı karşıya bırakır. Bu durum kadının kahredici bir korkunun pençesine düşmesine neden olur.
Korku, insanı utanç verici deneyimlerden, bastırılmış pişmanlıklarından özgürleştirici güçte bir yapıt olarak gösteriliyor. Zweig, bu kısa hikâyesinde de, karakterlerin yaşadığı psikolojiyi bizlere olduğu gibi aktarmayı başarıyor.
Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat
Fransız Rivierası’nda küçük bir pansiyonda kalan bir grubun arasında evli ve düzenli bir hayatı olan otuz üç yaşındaki Bayan Herniette adlı genç kadın da yer almaktadır. Bu kadın, pansiyonda tanıştığı yakışıklı bir Fransız gençle geçirdiği bir kaç saat sonrasında onunla birlikte kaçmıştır. Sosyetik hayattan sıkılan ve kaçan bu kadının ahlakını, pansiyonda kalan diğer kadınlar yargılamaya başlar ve tartışma alevlenir. Sadece bir kişi MRS. C. adında bir kadın, cesaretle arzusunun peşinden koşmasının son derece anlaşılır olduğunu dile getirir. Bundan yirmi dört yıl önce yaşamış olduğu ve hâlâ, zihninin en derin yerlerinde büyük bir azaba neden olan kısa ama sarsıcı hikâyesini anlatmaya başlar…
Sosyetik ama ikiyüzlü kadınları ve toplumun ahlaki yapısını eleştirel bir şekilde anlatan Zweig, aynı zamanda bu kitapta başarılı psikolojik tahliler yapmaya da devam ediyor.
Bahsettiğimiz kitaplar arasından okumuş olduklarınızı ya da yazarın en etkileyici eseri olduğunu düşündüğünüz kitapların isimlerini bizlerle yorumlarda paylaşabilirsiniz.
Bu habere henüz yorum yazılmamış, haydi ilk yorumu siz bırakın!...